27 Mayıs 2013 Pazartesi

BİR ‘DİZİ’ HATA

uyarıTürk halkını bağımlısı olacağı ve hayatını önemli bir yerine koyacağı diziler aleminin kapısı 1975’de Aşkı-ı Memnu ile açtı. Artık o kapı ağzına kadar açık ve içeriye isteyen herkes girebiliyor ama içerisi kalabalık.

Hayatımızdan atamadığımız diziler ne kadar kaliteli, ne kadar özgün ve ne kadar yeterli? Dizileri eleştirel bir gözle izlediğim için bu sorulara dilim döndüğü ölçüde (Tuşların bastığı ölçüde) cevap vermeye çalışacağım.

Neredeyse 40 yıllık bir geçmişe sahip olan dizilerimizin gelmiş olduğu konumda düzelmesi gereken bazı şeylerin bulunduğu herkesçe malum. Önce bu konulara girelim.

Dizi Süreleri: Bence en önemli ve ilk olarak üzerinde durulması gereken sorundur. Bir sinema filminin ortalama 2 saat olduğu biliyoruz. Haftalık çekilen dizilerimiz -günlük dizilerde dâhil - filmlerle yarışır vaziyette. Maalesef dizilerimiz ortalama 90 dakika.

Prime-time olarak adlandırdığımız televizyonun en çok izlendiği saat olan 20.00-23.00’da dikkatli bakın her kanalda dizi var.90 dk bir dizinin 30 dakikalık özeti yayınlandıktan sonra dizi yayına giriyor. Reklamları da hesaba katarsak saat 23 e kadar bir dizi izliyoruz. Tartışma programları. Siyasi, kültürel ,sosyal içerikli televizyon programları da gece yarısı kuşağına sarkmış oluyor.

Aynı Konu İçeriği: Diziler üzerinde otopsi yapılsa konularda ve içerikteki benzerliklerin fazlalığı görülür. Tutulan bir dizinin veya filmin devamı çekilir fakat bizdeki gibi abartılmaz. İlginç olan şey aynı konu içeriğine sahip dizi çekmek değil ilginç olan bu diziler izlemek. Örnek vermek gerekirse zamanında Asmalı Konak dizisi çekildi ve baya tutuldu. Ardından da büyük konaklarda çekilen töre, namus, aşiret, ağa dizileri çekilmeye başlandı.

İzleyiciye Göre Diziler: Türk halkı olarak dramdan hoşlanıyoruz. Ezilmiş, aldatılmış, mazlumun yayında olduk. Yapımcılarda bu durumdan baya ekmek yemişler ve bu konuların dışına çıkma cesareti gösterememişler. İzleyiciyi en çok heyecanlandıran durum zırt diye çıkan karakterler, entrikalar vs. Yapımcılarda buraya yöneliyor. Burada da bir örnek verelim. Muhteşem Yüzyıl’ı şu an ki tarzıyla değil de saray hayatını daha az siyasi ve askeri olayları daha fazla gösterseler belgesel tarzı çekim tekniği kullansalar şu andaki konumuna ulaşabilir miydi?

Yoğun Tempo: 90 dakikalık bölümü çekmek için önlerindeki süre 7 gün gibi kısıtlı bir zaman. Çekimler yapılacak, montaj, düblaj gibi vs aşamaları için önlerinde bulunan kısıtlı zamanda yoğun bir tempoyla çalışmaları gerekli olan teknik ekip ve oyunculardan herzaman tam verim alınmaz.

Bir sorunda başrol oyuncusu hariç diğerlerinin aldığı ücret fazla bir miktar değil.

ÇÖZÜM

İlk olarak dizi sürelerinin en az yarıya düşürülmesi gerekli. Diziler kısalırsa diğer sorunlar kendiliğinde hallolur diye düşünüyorum. Çekimler sakin ve verimli olur. Verilmek istenen mesaj doğrudan verilir ve kuru laf kalabalıkları gereksiz sahnelerden kurtulmuş olur.

İzleyicinin bir diziye bağlanmasının önüne geçilir. Prime-time da iki program yayınlanmış olur ve çeşitlilik artar.

Dizilerin halkı uyutma görevi var. Tamam, kabul ediyoruz ama bizde Amerikalı gibi uyumak istiyoruz. Horlayarak ve rahatsız bir şekilde değil.

11 Mayıs 2013 Cumartesi

Rahatlık?

allah rahatlık versin

Herkese geçmiş olsun.Heyecanlı,eğlenceli bir sınav haftasını geride bıraktık.

Bir önceki yazıda öğrenciler sınav haftasında başından geçenleri ve yaşadıklarını bir kaç cümleyle anlatmıştım.Şimdide sınav sonrası öğrencilerin düştüğü boşluğa değinmek istedim.Sınav haftası herkeste bir korku-heyecan hakimken sınav bittikten sonra öğrencilerde bir rahatlama olur.Ama bu fazla sürmez.NEDEN?Çünkü 2 hafta sınavlarla kafayı bozmuş olan öğrenci milleti(Ayrı bir ırk,ayrı bir medeniyet ve millet)sınav sonunda boşluğa düşmüş bir şekilde ne yapacaklarını bilemezler.Bilemezler çünkü boş vakitleri var ve sınav zamanı yapmayı düşündüklerini yapmak için fazla zamana sahipler.Ama sınav haftası kurulan hayaller sınav sonrasında pek gerçekleşmez.Çünkü artık bir anlamı kalmamıştır o hayallerin."Abi şu sınav bitsin şunu şunu yapacam."yada "Sınavlar olmadığı zaman biz ne yapıyorduk ya.Keşke şimdi sınavlar olmasa" gibi cümleler çokça sarf edilir.Bunlar sınavın verdiği olumsuz enerji yüzünden ve ders notlarının yaydığı negatif enerjiden kaynaklanan çöldeki vaha gibi hayaller.

Ama öğrencini heralde Cuma günüden sonra en sevdiği gündür Vize-Finallerin bittiği gün.O gün hissedilen rahatlık ve mutluluk paha biçilmez.Yapamadıklarını yapmaya başlarsın sinemaya gidersin,maç yaparsın,arkadaşlarla bu sefer ders için değilde eğlence için toplanırsın kısacası gezersin tozarsın ama finallerin yaklaştığını düşününce biraz havada kalır bu mutluluk.Ama hep aynı değilmidir Vize biter Finaller,finaller biter bütler,bütler biter okul açılır falan filan,

Herkesin sınavları bittikten sonra hissettiği mutluluk hayatları boyunca hep daim kalsın

3 Mayıs 2013 Cuma

Vize Haftası(2 haftası)

Adsız

Öğrenciler dört gözle beklediği ve gelmesi için gün saydığı haftalardır vizeler ve finaller. Öylemi bilmiyorum ama benim beklemediğim kesin.Ama çabuk bitirip kurtulmak için..

Ben seviyorum sınav haftalarını çünkü aksiyon dolu bir film gibi geliyor insana seyretmesi zevkli ama oynaması  riskli ve yorucu. Diğer bölümlerin bizden erken sınav olmaları sayesinde bu aksiyon dozu yüksek,korku-gerilim türündeki filmi en önden izledim. Sıra yeteneğimizi gösterme vaktinde…

Film gibi demiştim sınav haftaları için.Bu filmin aksiyonlu sahneleri paylaşayım sizinle;

  • ders notu peşinde koşma

  • fotokopicide sıra bekleme

  • Konuyu iyi anlamış arkadaşını ikna etme çabaları ki sana ders anlatsın

  • halden anlamayan  hocalarla sınav günü bile ders yapmak

  • Aç kalınır evde hazır ne varsa o yenir.Çünkü yemek yapmak için vakit yoktur.

  • Kahve-çay-not üçlüsüyle birleşilir ve FANTASTİK DÖRTLÜ oluşturulur.

  • Hele bir de slayttan çalışıyorsan ve de o slayt(lar) İngilizceyse işte gerilimin tavan yaptığı nokta

  • Ertesi gün sınavın var akşam çalışman gerekiyor ama o saatte de takımının maçı var. İşte seçim yapman gereken an.


Vize haftası finallerden yorucu geçer acaba niye?

Çünkü final haftasında ders olmaz,Finalin Büt  denilen telafisi vardır ama vize öyle değil.

Vizenin öneminin öğrenciler 1.sınıfın 2.döneminde anlar. Vizen düşük olduğu sürece finalden istediğin kadar yüksek al farketmez. (Kendimden biliyorum).

Herkese sınavlarında başarılar dilerim..

İlk Yazı-Önsöz-İlksöz

                                                   Latte_Blog

Bensiz Olmaz...

Bu ilk blog yazısına ve biraz acemice biraz heyecanla  ve en önemlisi hevesle başlamış olduğum yazı hayatına hepiniz hoşgeldiniz.

Aklınızda belki bazı sorular var.”Bu adam durup dururken niye böyle fantezilerle uğraşıyor? Gitsin derslerine çalışsın."

Okumayı seven insan bir süre sonra yazmayı da sever (Derslerde not almayı bu yazma kısmına koymuyorum) ve bir şeyler karalamaya çalışır. İşte bu blog da benim kalemimden dökülen naçizane birkaç laf kalabalığı işte.

Peki bu sitede ne sıklıkla yazı yazılacak?

Yazmak bir ilham sonucu olan ve aniden yada birikimler sonucu insanın beynindekilerin sözcüklere döülmesidir. Yani kafadan çıkmak isteyen kelimecikler ne kadar çoğalırsa bu sitedeki yazılar da o ölçüde artar. Zamanı meçhul…

İlk yazıda sizleri sıkmak istemem ama bundan sonraki makaleler için söz veremem…